Bu günlerde, Ülkemiz gündemindeki en önemli konu İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleridir. Dolayısıyla gelin öncelikle bu konuyla ilgili bilgilerimizi bir test edelim!
SORU: Eğer bu gün AK
Partinin yerinde CHP olsaydı, yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve AK
Partinin Milletten aldığı güce CHP sahip olsaydı ve Binali Yıldırım’da şuan
Ekrem İmamoğlu'nun durumunda bulunsaydı, 31 Martta yapılan seçimlerin sonucunda
neler olabilirdi?
a)
Oylar yeniden sayılırdı.
b)
Seçim, şimdiki gibi YSK’nın kararıyla yenilenirdi.
c)
Binali Yıldırım, oy hırsızlığı yaptığı
iddiasıyla direkt ceza evine atılırken, Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir
Belediye başkanlığı koltuğuna oturtulurdu!
Bana
göre doğru cevap (c) şıkkıdır!
Çünkü CHP zihniyetinin geçmişine baktığımızda buna yakın
konularda birçok sabıkaları olduğunu
görmekteyiz. Bunlardan bir kaçını
hatırlayalım:
28.09.2013 tarihli bir gazetenin manşeti;
"Eski Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş CHP'ye katıldı.”
Parti kapatmalarıyla ve özellikle muhafazakar kesime karşı
düşmanlık seviyesindeki tutumuyla meşhur olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, emekliliğinin ardından 2005
seçimlerinde CHP’den Antalya Milletvekili aday adayı oldu.
İşte, CHP’li Vural Savaş’ın
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılılığı döneminde, demokrasiye, insan haklarına ve
özellikle muhafazakar kesime karşı yaptığı zulüm denebilecek icraatlarından
bir kaçı:
- Vural Savaş, 1995 seçimlerinde birinci parti olan Refah Partisi'ne kapatma davası açmış ve Parti, 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış, Genel Başkanı Necmettin Erbakan'a 5 yıl siyaset yasağı getirilmiştir. RP'li yöneticilerin başörtüsü yasağını eleştirmesi partinin kapatılma gerekçesi sayılmıştır.
- Vural Savaş, 7 Mayıs 1999'da Fazilet Partisi'ne de kapatma davası açmış, Parti 22 Haziran 2001'de kapatılmıştır.
- Vural Savaş, 2006 yılında katıldığı bir televizyon programında, “görevde olsaydım, AK Partiye de kapatma davası açardım” demiştir!
- 28 Şubat sürecinde etkin rol oynayan isimler, daha sonra CHP'de etkin siyaset yaptı. Bu karanlık süreçte darbeciler, üst düzey yargı mensupları ve gazetecilere brifing verdi.
- 420 yargı mensubu
otobüslerle Genelkurmay'a taşındı. Anayasa
Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Yargıtay
Başkanı Müfit Utku, Danıştay Başkanı Füruzan İkincioğulları, daha sonra
Yargıtay Başsavcısı olan Sabih Kanadoğlu protokolde yer aldılar.
- Bu süreçte önemli rol oynayan Vural Savaş CHP'de siyaset yaptı. Yekta Güngör Özden’de 1953 yılından 11 Ocak 1979 tarihinde Anayasa Mahkemesi Asıl Üyeliğine seçilene kadar CHP Gençlik Kolları Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmıştır..
- Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 3 Kasım 2002'de milletvekili seçimlerinde aday olmasını engelleyen dönemin Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı Naci Ünver de, CHP'de siyaset yaptı.
- Ve daha da vahimi; 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde, Anavatan Partisi adayı İlhan Kesici, Sosyal Demokrat Halkçı Parti Adayı Zülfü Livaneli ve Doğru Yol Partisi Adayı Bedrettin Dalan gibi dönemin çok popüler şahsiyetlerini geride bırakarak Refah Partisinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan'ı, Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak düşen bir mahkeme kararıyla, başarıyla yürüttüğü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alıp hapse attılar.
Peki Bunu Kimler
Yaptı?
Hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak derecede hile ve
usulsüzlüklerin olduğu tespit edilen, Mart 2019 İBB Başkanlık seçimlerinin
yenilenmesi kararına, yavuz hırsız misali karşı çıkan CHP zihniyeti tabi ki!
Kısaca O Kötü Günleri Bir Hatırlayalım:
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, davet edildiği, Eşinin de memleketi olan Siirt'te, 17 Aralık 1997 tarihinde halka hitap ettiği konuşması arasında şu şiiri okudu:
Minareler süngü, kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız, müminler asker,
Bu ilahi ordu dinimi bekler,
Allahu Ekber, Allahu
Ekber.
Bu şiir, bir kamu kuruluşu olan Türk Standartları Enstitüsü'nün 1994'de
Ankara'da yayımladığı "TÜRK ve TÜRKLÜK" isimli kitabın 281.sayfasında
yer almaktadır ve ünlü Romen Diyojen'in
"Yaktırayım Kur'an'ı, Yıktırayım Kabe'yi; Şark'a gelen görmesin, Minareli
Kubbeyi" sözlerine karşılık Alpaslan'ın
verdiği cevaplardan oluşmaktadır.
Bu şiirin içinde yer aldığı kitap, Milli Eğitim Bakanlığının 15 Şubat 1994 tarih ve 569 kararıyla öğretmenlere ve öğrencilere tavsiye edilmiştir.
Bu şiirin içinde yer aldığı kitap, Milli Eğitim Bakanlığının 15 Şubat 1994 tarih ve 569 kararıyla öğretmenlere ve öğrencilere tavsiye edilmiştir.
Ve aslında azınlıkta olmalarına rağmen, kaderin bir cilvesi diyelim, zamanında Ülkemizin
yönetimini ele geçirmiş olan ve yıllarca Ülkemizin kaymağını yemekle beraber Milletimize,
inanç ve yaşam tarzları yönlerinden baskı yapan karanlık zihniyet hemen
harekete geçmiştir!
Refah Partisinin yükselişinden zaten rahatsızdılar! Tayyip Erdoğan'ın da, kısa sürede başarılı hizmetler gerçekleştirerek vatandaşın teveccühünü
kazanması onları ürkütmüştü! Milletin iradesinin üstünde kendilerini gören bu baskıcı zihniyet, haksız yere edindikleri imtiyazlarını kaybetmek korkusuyla, hem Refah Partisinin yükselişini hemde gelecekte Refah Partisinin lideri olma potansiyeline sahip olan Recep Tayyip Erdoğan'ı engellemek için fırsat kolluyor, bahaneler
arıyorlardı!
Aslında bu onlar için çok zor bir şey değildi, çünkü
vicdanı bir kaygıları yoktu!
Ve kargaların kahkahalarla güleceği, Ülkemiz hukuk tarihi
açısından da silinemeyecek kara bir leke durumunda olan bahaneyi buldular, buldular
yerine ürettiler demek daha yerinde olur sanırım!
Dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş hemen devreye
girdi. Diyarbakır DGM'de jet hızıyla dava açıldı. Diyarbakır DGM
C.Başsavcılığı, hazırladığı 11.02.1998 tarihli iddianame ile Erdoğan'ın, yukarıda
yer verdiğimiz şiiri okuyarak "Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek, kin
ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek" suçu işlediği gerekçesiyle TCK'nun
312/2.maddesi uyarınca cezalandırılmasını istedi!
Savcı Abdurrahim Yaman, Erdoğan'ın birlik ve
beraberliğe davet eden bir konuşma yaptığını belirterek sanığın beraatını
talep etmesine rağmen Savcının beraat talebi hiçe sayılarak, Diyarbakır
3 No'lu DGM bire karşı iki oyla Erdoğan'ı 10 ay hapis cezasına çarptırdı.
Dava, 21 Nisan 1998 tarihinde sonuçlandı.
Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hayati Yazıcı'nın kararı temyiz
eden başvurusu birilerini telaşlandırmaya yetti. Adli tatil olmasına rağmen Vural Savaş, Ankara'ya
gelerek zehir zemberek bir tebliğ name düzenledi.
Hukuk zemini bir kez daha zorlandı. Sonra?
Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi, 23 Eylül 1998 tarihinde
gündeminde bulunmamasına rağmen dosyayı ele aldı ve kararı onadı.
Yapılan karar düzeltme talebini Başsavcı Vural
Savaş da reddedince Erdoğan'ın mahkumiyet kararı kesinleşti.
Erdoğan'a 10 ay hapis ve ömür boyu siyaset yasağı çıktı!
Erdoğan'a 10 ay hapis ve ömür boyu siyaset yasağı çıktı!
Recep Tayyip Erdoğan
10 ayını Pınarhisar Ceza evinde geçirdi!
Ve o meşhur
manşetler atıldı; “artık Recep Tayyip Erdoğan Muhtar bile olamaz!”
Bütün bunlar bana şu Yüce Ayet-i Kerimeyi hatırlattı; “Hatırlar mısın? İnkar edenler seni
etkisiz hale getirmek veya öldürmek ya da yurdundan çıkarmak için tuzaklar kuruyorlardı;
onlar tuzak kuruyorlardı Allah da bozuyordu. Tuzak bozma işini en iyi yapan
Allah’tır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder